8 Mart 2011 Salı

Limonlu Cheesecake


İşimi severek yapıyorum ama çok seyahat ettiğim için zorlanıyorum. Evimde olma, yemek yapma,misafir ağırlama gibi domestik duyguları çok özlüyorum. Mesela ufak şeyler vardır biz uçucuların hayatında, çok mühim duygusal şeylerdir. Misal, 4-5 günlük seferden gelip (ki ben bu seferlere haçlı seferleri diyorum), arabama binip kontağı çevirdiğimde radyoda Türkçe müzik çalması. (Tabii radyoyu Türkçe bir radyoda bıraktıysam :) Evimde olduğumu hissettiğim ilk an işte budur. Veya yuvama adım attığım ilk an. Evimin o sıcaklığı, kokusu. Beni hayatta daha mutlu eden bir duygu yok. Gitmek ne kadar zorsa, gelmek o kadar güzel oluyor. “Bir daha hiç ama hiç gitmek istemiyorum. Yuvamı bırakmak istemiyorum” derken, 2-3 gün sonra hoop bir daha dökül yollara. Bu benim hayatımın özeti.
Meğer kendi tuvaletini kullanabilmek o kadar büyük bir lüksmüş ki. Veya kendi yatağında uyumak. Yabancı olmayan bir ortamda, evinin sıcaklığında, alıştığım nevresimlerde uyumak, odamın kapısına “do  not disturb” yazan bir kağıt parçası takmadan rahatsız edilmeden istediğm kadar uyuyabileceğimi bilmek...O kadar güzel duygular ki bunlar.
Kimi arkadaşlarımda kaçıp kaçıp gitmek istiyor, benim hayatımı kıskanıyor. Çok var böyle duygular besleyen insanlar. Çoğu da yüzüme söylüyor üstelik. Ama bende onların sahip olduğu şeyleri kıskanıyorum. Mesela bir haftasonu olsun tatil yapmayı, sevgilimle bir Pazar kahvaltısına gidebilmeyi, yorgun argın geçen bir iş gününden sonra yuvama gelip, alıştığım banyoda sıcak bir duş alıp, televizyonun karşısında vakit öldürebilmeyi...En çok özlediğim şeyler bunlar. Ayın yarısında aç bilaç geziyorum çünkü tuhaf ülkelerde içinde ne olduğunu bilmediğim şeyler yeniyor etrafımda. Bir çorbanın içinde çekirge mi var, yarasa eti mi var. İnsan merak ediyor haliyle. Sorunca da uykularınız kaçıyor, sormayınca da. Kendimi riske atmayıp burger king’den yemek yiyeyim diyorsunuz, inanın orası da şaibeli. Hele ki Shanghai. Tam bir muammalar cenneti. Ne zaman gitsem hep açım. Japonya çok daha kaliteli mesela ama herşeyin içinde yosun, çiğ balık ve zencefil olma fikri beni hasta ediyor. Ki sushi severim ama kahvaltıda bile lapa ile çiğ levrek yiyorlar. Zencefile de biraz alerjiğim.
Üstelik Burger King’den yemek yesem, hani nerde kaldı benim aşçılığım? Değişik şeyler görüp de, evimde ülkemde uygulama yetim? O da ayrı bir konu.
Kanımızda Türklük var herhalde, nereye gitsem döner, kebap, pide yemek istiyorum. Üstelik eskiden böyle bir şey yoktu. Evimin iki yanında dönerci çorbacı gırla giderdi, bana mısın demezdim. Şimsi ise mesela Türkiye’ye adım atıyorum, 2-3 gün iznim olsun ilk fırsatta favorim olan domatesli kebap veya döner yerim.  Mümkünse eve söylerim keyifli olsun diye. Şöyle yaydıra yaydıra televizyon karşısında. Allah insanı sevdiği şeylerden çok ayrı bırakmamalı. Yoksa insan benim gibi kafayı yiyecek noktaya geliyor :) 
Bu kadar Türk yemeği muhabbeti üzerine bir de Amerikan reçetesi vereyim. Tam olsun.

Limonlu Cheesecake
Malzemeler
Tabanı için:
·         25 tane burçak bisküvi
·         150 gr. Tereyağı
Ortası için:
·         750 gr. Labne peyniri
·         4 yumurta
·         1 su bardağı+2 yemek kaşığı şeker
·         Limon kabuğu rendesi
·         1,5 su bardağı süt
·         1 poşet vanilya
Sosu için
·         3 su bardağı hazır limonata
·         2-3 yemek kaşığı şeker
·         3 yemek kaşığı nişasta
·         Limon kabuğu rendesi
Hazırlanışı:
Burçak bisküvilerimizi rondoda çekip, un gibi pürüzsüz bir hale getiriyoruz. Ufak bir tavada erittiğimiz tereyağını un olmuş bisküvimizin üzerine döküp, iyice harmanlayıp, kelepçeli kalıbın içerisine tabaka halinde yayıyoruz.
Artık cheesecake’imizin tabanı hazır. Gelelim ortasına. Derince bir kap içerisinde bütün malzemeleri kek gibi bir kıvam alana kadar mikser ile çırpıyoruz. Limon kabuğunu aroma versin diye ekliyorum. Keserken beyaz yerlerini koymamaya özen gösterin, yoksa acılık verecektir.
Kelepçeli kalıbımıza bisküvi karışımını yaydık, üzerine bu kıvamlı peynirli karışımıda ekliyoruz ve üzeri kızarana kadar 180-185 derece aralığında 30-45 dakika arası fırınlıyoruz.
Bu esnada sosunu yapalım. Derince bir kasede nişastayı soğuk limonata ile eziyoruz. Ufak bir sos tenceresine alıp, ateşe koyuyoruz, pişirmeye başlıyoruz. Kıvamını alınca içine limon kabuğu rendesi ve şekerimi ekliyorum. Şeker arzunuza göre kalmış. Daha mayhoş bir tat istiyorsanız, daha az şeker koyun (veya hiç koymayın), daha tatlı ve yoğun bir aroma istiyorsanız şeker miktarını 3 yemek kaşığı civarında kullanın. Zevkinize kalmış. Fırından çıkardığımız cheesecake soğuduktan sonra, sosunu üzerine yayıyoruz (cheesecake soğuk, sos ise ılık olmalı. Unutmayın sos soğudukça koyulaşır, yayması zorlaşır) ve buzdolabına atıyoruz. Eğer servis etmeden önce 1 gece dinlenirse süper oluyor. Lezzetler harmanlanıyor, pastamızın kıvamı oturuyor. Üzerine bir parça çırpılmış taze krema ve kurutulmuş  lavanta dalı ile servis ediyoruz. Tabii bu benim fikrim. İsteyen bir top dondurma ile veya balkabağı sosu ile veya sapsade de servis edebilir.
Sırrı ne mi? Sırrı altındaki bisküvinin petit beurre (yani pötibör) olmamasında. Burçak, petit beurre’e göre çok daha lezzetli bir bisküvidir. Onu kullanmanızı öneririm.
Kimisi en alt katta margarin kullanıyor. Ben margarine karşıyım. Tereyağı varken, margarinle işiniz olmamalı.
Orta katmana limon kabuğu ve vanilya koymak aromayı çok arttırıyor. Zengin, tadına doyum olmayan bir peynirli karışım elde etmiş oluyoruz orta katta. Üzerindeki sosa gelirsek, eğer gücünüz yetiyorsa taze limonu sıkıp ondan sos elde etmeniz bin kat daha güzel olacaktır ancak sizleri fazla kastırmak istemedim. En kolay halini verdim.
Bence bu cheesecake’in en zor kısmı o bisküvileri un haline getirmek. Nedense o kısım bana çok zor geliyor. Sonrası su gibi akıp gidiyor. Mutlaka deneyin. Beğenceksiniz.
Afiyet olsun. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Terbiyeli Ispanaklı Sebze Çorbası

Bu hafta epey iyi geçti diyebilirim. Haftamın en eğlenceli günü ise, Show TV Ana Haber Bülteninde ünlü diyetisyen Selahattin Dönmez ile bi...