23 Ocak 2011 Pazar

Uçakta ne mi yapıyorum?

Yarın akşam Şangay'a yola çıkıyorum. Şangay'a gidiyorum diye elbette artık heyecan duymuyorum çünkü bu kaçıncı gidişim bilmiyorum bile. Ama yolcularım, işim, beni hep çok heyecanlandırıyor. Uçağa ilk girdikleri o anda, uçakta bir şefin olabilme ihtimali sebebiyle suratıma öyle bir bakıyorlar ki, o şaşkınlıkları dünyalara değişilmez.
Sonra bu gerçeğe idrak ettikten sonra yemeklerini heyecanla bekliyorlar. Ondan sonraki teşekkürleri de benim için en keyifli kısmı oluyor.
İnsanlar uçakta genellikle ne yaptığımı anlayamıyorlar. Çünkü catering şirketimiz zaten yemekleri uçağa yüklüyor. Her şey porsiyonlanmış, neredeyse hazır halde. Peki o halde bana ne ihtiyaç var değil mi?
Bundan 1-2 sene önce catering şirketimizdeki şeflerden biri dubai'ye iş için gidiyor. Yanında da bir başka şef arkadaşı. Uçuş ekibindeki arkadaşlar, şeflerin catering şirketinden olduklarını bile bile önlerine sunumu çirkin, yanındaki kabakların suyu tabağa akmış halde bir yemek getiriyorlar. Şefimiz bunun fotoğrafını çekiyor ve şirkete sunuyor. İşte ondan sonra bu proje ortaya çıkıyor.
Catering şirketi ne kadar güzel yemek yaparsa yapsın, servisi doğru yapılmazsa o yemek hiçbir şey ifade etmez.
Bu noktada bizler devreye giriyoruz işte.
Hostesler normal olarak yemekleri düzgün tabaklayamıyorlar. Bu çok normal çünkü onların işi güvenlik. Yemek hazırlamak değil. Hepsine saygım sonsuz, gerçekten çok işleri var. Yolcu olarak uçtuğum dönemleri hatırlıyorum da "aman canım" diyordum. İşin rengini şimdi anlıyorum. Onların asıl görevi acil bir durumda kapıyı açabilmek, yolcuları çıkışa yönlendirebilmek. Yani artık herkes kendi işini yapıyor :)
Hem artık biz uçakta olduğumuz için onlarda epey mutlu çünkü biz ikram kontrollerini yaparken, onlarda güvenlik işlerini daha geniş zamana yayarak yapabiliyorlar. Alan memnun satan memnun yani.
Servis başlıyor. Yolcu orta pişmiş bonfile istiyor. Ekipten arkadaşımın cevabı "Amaaan içine mi girdim bonfilenin? nereden bileyim ne kadar pişmiş?" Haklı :) o bilemez, ama ben bilebilirim. Sadece ete bakarak bile aşağı yukarı içi az mı orta mı pişmiş söyleyebilirim. İşte tam olarak da bu yüzden uçaktayız. Ve tabii yemeğin yanındaki suyunu salmış kabak garnitürünün tabağa susuz yerleştirildiğinden emin olabilmek adına.
Herkes bir peynir tabağı hazırlayabilir ama bir şefin bakış açısı çok başka bir dokunuş katar.
işler hep öyle yürür ya, birileri sphagettisini hazırlar, birileri etini pişirir, birisi brokolisini haşlar. Sonra biri (o biri de genelde şef olur) bütün malzemeleri tabakta birleştirir sunumunu yapar. Halbuki işi başkaları yapmıştır ama tüm krediyi o toplar. Bizde de olay bu. Tabii bunun dışında birde yurt dışındaki ikram şirketlerinin yüklediği ürünler oluyor ve bazıları sorunlu oluyor. Örneğin çorba çok koyu kıvamlı geliyor, veya zeytinyağlı pilakinin içinde zeytinyağı dışında her şey var veya tiramisunun üzerine serpilmiş kakao allahlık olmuş. Bu ürünleri nasıl kurtarabiliriz? Bu yüzden uçaktayız.
Evet tabii ki işimiz show işi. Gösteriş yapıyoruz. Bizim uçağımızda şef var diyoruz. Reklamlar yapıyoruz. Yolcu gelince kafasında Fransız tarzı şapkasıyla, belinde önlüğüyle beyazlar içinde bir aşçı görüyor. Amacımız şaşırtmak ve gökyüzünde de yeryüzündeki kadar iyi, hatta çoğu zaman daha da iyi kalitede yemekler sunabilmek.
Yolcularım benim için çok kıymetli. Ben sadece business'a hizmet veriyorum ama ekonomi yolcusunun da yemekle ilgili bi sorunu olduğunda hemen ilgileniyorum. Zaten yolcu en ufak bir sorun çıkardığında gidip benim durumu açıklamam, bizim hatamız varsa özür dilemem öyle bir etki yaratıyor ki, o dışarıda fırtınalar estiren kodaman insanlar karşımda gülümseyen "estagfurullah efendim ne demek" diyen insanlar haline dönüşüyorlar. Aynı şeyi bir hostesin söylemesi ise aynı etkiyi yaratmıyor. Aşçının kendisi gelip durumu açıklayınca bir anda özel ilgi almış oluyor yolcu, ve haliyle yelkenler suya.
Evet havamız büyük. saçında bir tel siyah kalmamış koskoca adamlar karşımda birer çocuğa dönüşüyor sanki. hepsi fotoğraf çektirmek istiyor. kadın yolcular ise hep aynı "şefim ya, ben domates çorbasını bir türlü tuttuamıyorum. sırrı nedir acaba? tarzında bin tane soru cevaplamışımdır. Kimisi de serttir, kendinden taviz vermek istemez ama acayip hoşuna gider aşçı olması. Bunlar genelde erkeklerdir ve biraz eşelerseniz geçmişlerinde bir askerlik durumu bulursunuz. Karizmayı çizdirmemek adına "aşçı mısın sen?" diye sorarlar. evet deyince "yap da bi yiyelim bakalım. not vericem ona göre" derler :)
Hep güzelliklerini anlattım ama çok zor tarafları da var. Onları da bir başka güne saklayayım.
sevgiler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Terbiyeli Ispanaklı Sebze Çorbası

Bu hafta epey iyi geçti diyebilirim. Haftamın en eğlenceli günü ise, Show TV Ana Haber Bülteninde ünlü diyetisyen Selahattin Dönmez ile bi...