29 Ocak 2011 Cumartesi

Havuç Borani (Zeytinyağlı Pirinçli Havuç)

Benim nedense çok sevdiğim, bazılarına boş gelen, hangi yöreye ait olduğunu bilmediğim kolay bir tarif

Havuç Borani

Malzemeler:
  • 1 kg soyulmuş havuç
  • 5 diş sarımsak
  • 2 tane orta veya iri soğan
  • 1/2 kahve fincanı pirinç
  • 1/2 çay bardağı sızma zeytinyağı
  • 1/2 limonun suyu
  •  1 yemek kaşığı şeker
  • 1 tatlı kaşığı un
Hazırlanışı:

  1. soğanlar piyazlık kıylır. 2 yemek kaşığı zeytinyağında kavrulur.
  2. üzerine ince kıyılmış sarımsaklar eklenir
  3. un eklenir, hafifçe kavrulur
  4. soyulup isteğe göre kesilmiş havuçlar eklenir
  5. Üzerine sıcak su eklenir. Un topaklanmasın diye güzelce karıştırılır
  6. su kaynayınca pirinçler, şeker ve tuzu eklenir.
  7. havuçlar ve pirinçler iyice pişip altını kapattıktan sonra 1/2 çay bardağı zeytinyağı ve limon suyu üzerinde gezdirilir. kapağı kapalı biraz daha dinlenmeye bırakılır.
unsuz da yapılabilir. suyu lezzetli ve kıvamlı olsun diye hafif un koyarım ben her zaman. kimisi daha şekerli seviyor bu yemeği ama havuç zaten yüksek miktarda şeker barındıran bir ürün. ben o yüzden daha fazla eklemiyorum.
zeytinyağlıları ise her zaman az zeytinyağında pişirip en son üzerine çiğden zeytinyağı döküyorum. daha az miktarda zeytinyağı ile daha lezzetli ve aroması yüksek bir yemek elde ediliyor.

not. kimisi soğansız yapar, soğansız bana çok yavan geliyor. damak zevkinize kalmış.
afiyet olsun

Pembe Dip Sos

Yine kolay bir dip sos tarifi veriyorum. Cipsle, kızarmış patatesin yanına, her şeyle süper.

Pembe Dip Sos

Malzemeler
  • 1 su bardağı yoğurt
  • 2 yemek kaşığı mayonez
  • 1/2 diş ezilmiş sarımsak
  • 50 gr. doğranmış pancar turşusu
Hazırlanışı:

Bütün malzemeler derince bir kasede bir araya getirilir. Pancar turşusu yoğurdun içerisinde pürüzsüz bir kıvam alana dek el blender'ında çekilir. Ortaya güzel homojen pembe bir karışım çıkar ve afiyetle yenilir :)

p.s. pancar turşusu yoksa veya az kaldıysa hazır pancar turşularının suyundan 3-4 yemek kaşığı bile ekleyebilirsiniz. Aynı rengi elde etmeninzde yine işe yarayacaktır.

Baharatlı Dip Sos

Kuru baharatlı patates tarifimin yanına çok yakışacak kolay ötesi bir reçete. Cipslerin yanına da süper oluyor. Kalorisi çok makul, üstelik mayonez gibi yağlı ve sağlıksız da değil. İçinde sosa gövde kazandırmak için çok az miktarda mayonez mevcut, o kadarı da olur.
Hemen konuya gireyim

Baharatlı Dip Sos:

  • 1 su bardağı yoğurt
  • 2 yemek kaşığı mayonez
  • 1/2 diş ezilmiş sarımsak
  • 1/4 çay kaşığı nane
  • 1/2 çay kaşığı pul biber (arifoğlunun fajita baharatı var, bu reçeteye çok yakışıyor. öneririm)

Hazırlanışı

Derince bir kasede yoğurt ve mayonezi çırpma teliyle çırparak karıştırıyoruz. İçine ezilmiş sarımsak ve baharatları ekliyoruz. Bu kadar basit.
Fajita baharatı pek tabii ki evinizde olmayabilir, o zaman gönlünüze göre evinizde ne varsa ekleyebilirsiniz.
Soğuk servis edin. Afiyet olsun.

*"to dip" veya "dipping sauce" ingilizceden dilimize artık neredeyse geçmiş bir sözcük klasmanında. To dip ingilizcede bandırmak demektir. Yani cipsleri bu karışıma bandıra bandıra gönül rahatlığıyla yiyoruz demek oluyor :))

Fırında Kuru Baharatlı Patates

Kolay tarifler benim asıl hedefim. Arada daha komplike şeylerde veriyorum ama gerçek hayatta kimse 3-4 saatini mutfakta geçirmiyor. O tarifleri de bir başka güne saklıyorum.
Bu tarif güzel bir et yemeğinin yanında garnitür veya maç izlenen bir gecede biranın en iyi arkadaşı olabilir.
Çok ama çok kolay. Marketlerde satılan dondurulmuş elma dilimli patateslerden kullanacağız. Kendim patatesi hazırlamak istiyorum derseniz, taze patatesleri kabuklarını soymadan güzelce yıkayıp çok kalın olmayan elma dilimleri halinde kesmeniz idealdir. 3-4 malzemeye ve fırını 25-30dk sonra kapatmak için sağ elinize ihtiyacınız var.

Fırında Kuru Baharatlı Patates:

Malzemeler:
  • 250 gr. elma dilimli patates
  • 4-5 kaşık ayçiçek yağı
  • 1 diş ezilmiş sarımsak
  • 1 tatlı kaşığı tatlı toz kırmızı biber
  • 1 tatlı kaşığı kuru kekik
  • 1/8 yemek kaşığı kimyon
  • 1/2 çay kaşığı tuz
  • Çekilmiş taze karabiber
Hazırlanışı:

Bütün malzemeleri derince bir kapta mükünse ellerimizle karıştırıyoruz.
Yağın ve baharatların patateslerin her tarafına eşitçe bulşatığından emin oluyoruz.
pyrex kapta 175 derecede 25-30 dakika fırınlıyoruz. çıkarıp sıcak sıcak yiyoruz.


Ben rengini biraz kırmızı seviyorum, baharatın göründüğünden emin olmak istiyorum. O yüzden toz kırmızı biberi biraz fazla atıyorum. Baharat miktarları tamamen zevkinize kalmış. İsterseniz tuz koymayın, mısır çarşısından aldığınız baharat karışımını atın. Veya biraz pul biber. Veya ben bazen azıcık kimyon atıyorum, odunumsu çok hoş bir koku veriyor. Tamamen keyfinize kalmış bir durum.
Bazen de sevgilimin bana bir Bulgaristan gezisi esnasında aldığı bir grill baharatı karışımını koyuyorum. Kim demiş sadece ete kullanmak zorundayım diye? Yaratıcı olun, yapılmayanı yapın, muskat rendeleyin, ardıç tohumu atın, sallayın, karıştırın. Mutfakta kurallar var ama her şey iki iki daha dört kuralına dayanmıyor.
Patates kızartmasından çok daha güzel olacak. Dışı çıtır baharatlı, içi yumuşacık puf puf. Üstelik az yağ garantisi var. Bol bol yiyin ve yedirin.
Afiyet olsun.

28 Ocak 2011 Cuma

Şangay Hatırası / Tavuklu Mısırlı Çorba

Şangay'dan geldim çok şükür. Şangay'a uçmayı açıkçası hiç sevmiyorum çünkü Çin'in eski tribal günlerinden kalma alışkanlıkları sebebiyle facebook'a, twitter'a ve benzeri sitelere girilemiyor. Bloglar da bunlardan biri. O yüzden vaktim olduğu halde bloguma girip de yazamadım. İnternette özgür olamamak çok can sıkıcı bir olay.
Sadece bir gece kalabildiğimden ötürü biraz alışveriş yapıp döndüm.
2 gece kaldığım Şangay yatılarında mutlaka gittiğim restoranlardan biri 1221 isimli süper bir yer. Bill Clinton bile Şangay'a her geldiğinde burda yermiş. Benim keşfim olan bir yer değil. Ekip arkadaşlarım götürmüştü ama daha uçuş eğitimi alırken bile adını amirlerden duymuştum. "Şangay'a giderseniz mutlaka 1221'de yemek yiyin" diye diye bir hal olmuşlardı.
Hem çok ucuz, hem de süper yemekleri olan bir yer. Hoisin ve ekşi erik sosu ile çıtır ördekli dürüm yedik mesela dehşetti. Stir fry tekniğiyle (yani çok yüksek ateşte kısa sürede sotelenmiş) fasulye, acılı dana eti, çin böreği, sebzeli noodle ve kızarmış pilav, hindistan cevizli dondurma ve tatlı pilav yediğimiz şeylerden bazılarıydı. Tabii kalabalık bir grup gittik, ortaya söyledik hepsini. Masanın da örtası dönüyor. Tam bir klasik Çin restoranı :)
Bu saydığım yemeklerin yanında birazda kırmızı şarap içtik. Ortalamanın üzerinde bir şaraptı. Kişi başı 170 yuan yani 35 lira gibi bir rakam ödedik. Şangay için büyük para ama o kadar çok yedik içtik ki ve yemekler o kadar güzeldi ki, bu paraya gerçekten değer.
Çok sevmediğim Çin'i güzel yapan tek şey burda yemek yemek.
Tabii bu kadar çin yemeği muhabbetini boşa döndürmedim. Elbette içinde sizin içinde bir şeyler olacak :)

Tavuklu Mısırlı Çorba

Malzemeler:
  • 350 gr. haşlanmış didiklenmiş tavuk eti
  • 1 su bardağı konserve mısır
  • 3 yemek kaşığı un
  • 3-4 yemek kaşığı sıvı yağ
  • 2 litre tavuk suyu
Hazırlanışı:

Tencereye sıvı yağı ekliyoruz. Hafifçe ısındıktan sonra unu ekleyip renginin sararmasını kokusunun çıkmasını bekliyoruz. Ateş orta, başından ayrılmıyoruz, televizyona bakmıyoruz ve kesinlikle unun rengini kahverengilere döndürmüyoruz. Sonra çırpma teliyle karıştıra karıştıra tavuk suyunu veriyoruz. topaklanmıyor. topaklanırsa bu noktada blenderdan geçirmeniz önemli. daha sonra olmaz.
Topaksız berrak bir sıvı elde ettikten sonra içine didiklenmiş tavuk etlerini atıyoruz. Birazcık tıngırdama modunda piştikten sonra son anda mısırları atıp altını kapatıyoruz. Mısırlar hafif diri, çorba hem kıvamlı hem su gibi değil, sıcak sıcak içiyoruz. Dikkat ederseniz içine hiç tuz koymadık, tevekkeli değil soya sosu ekleyip içiçez. Bir de tereyağı kullanmadık çünkü uzakdoğu mutfağında yeri yok diye. Kitabına uygun olsun istedim.
İşte kasesine çin restoranlarında 7 lira verdiğiniz çorbanın tarifi.
Afiyet bal şeker olsun :)

23 Ocak 2011 Pazar

Uçakta ne mi yapıyorum?

Yarın akşam Şangay'a yola çıkıyorum. Şangay'a gidiyorum diye elbette artık heyecan duymuyorum çünkü bu kaçıncı gidişim bilmiyorum bile. Ama yolcularım, işim, beni hep çok heyecanlandırıyor. Uçağa ilk girdikleri o anda, uçakta bir şefin olabilme ihtimali sebebiyle suratıma öyle bir bakıyorlar ki, o şaşkınlıkları dünyalara değişilmez.
Sonra bu gerçeğe idrak ettikten sonra yemeklerini heyecanla bekliyorlar. Ondan sonraki teşekkürleri de benim için en keyifli kısmı oluyor.
İnsanlar uçakta genellikle ne yaptığımı anlayamıyorlar. Çünkü catering şirketimiz zaten yemekleri uçağa yüklüyor. Her şey porsiyonlanmış, neredeyse hazır halde. Peki o halde bana ne ihtiyaç var değil mi?
Bundan 1-2 sene önce catering şirketimizdeki şeflerden biri dubai'ye iş için gidiyor. Yanında da bir başka şef arkadaşı. Uçuş ekibindeki arkadaşlar, şeflerin catering şirketinden olduklarını bile bile önlerine sunumu çirkin, yanındaki kabakların suyu tabağa akmış halde bir yemek getiriyorlar. Şefimiz bunun fotoğrafını çekiyor ve şirkete sunuyor. İşte ondan sonra bu proje ortaya çıkıyor.
Catering şirketi ne kadar güzel yemek yaparsa yapsın, servisi doğru yapılmazsa o yemek hiçbir şey ifade etmez.
Bu noktada bizler devreye giriyoruz işte.
Hostesler normal olarak yemekleri düzgün tabaklayamıyorlar. Bu çok normal çünkü onların işi güvenlik. Yemek hazırlamak değil. Hepsine saygım sonsuz, gerçekten çok işleri var. Yolcu olarak uçtuğum dönemleri hatırlıyorum da "aman canım" diyordum. İşin rengini şimdi anlıyorum. Onların asıl görevi acil bir durumda kapıyı açabilmek, yolcuları çıkışa yönlendirebilmek. Yani artık herkes kendi işini yapıyor :)
Hem artık biz uçakta olduğumuz için onlarda epey mutlu çünkü biz ikram kontrollerini yaparken, onlarda güvenlik işlerini daha geniş zamana yayarak yapabiliyorlar. Alan memnun satan memnun yani.
Servis başlıyor. Yolcu orta pişmiş bonfile istiyor. Ekipten arkadaşımın cevabı "Amaaan içine mi girdim bonfilenin? nereden bileyim ne kadar pişmiş?" Haklı :) o bilemez, ama ben bilebilirim. Sadece ete bakarak bile aşağı yukarı içi az mı orta mı pişmiş söyleyebilirim. İşte tam olarak da bu yüzden uçaktayız. Ve tabii yemeğin yanındaki suyunu salmış kabak garnitürünün tabağa susuz yerleştirildiğinden emin olabilmek adına.
Herkes bir peynir tabağı hazırlayabilir ama bir şefin bakış açısı çok başka bir dokunuş katar.
işler hep öyle yürür ya, birileri sphagettisini hazırlar, birileri etini pişirir, birisi brokolisini haşlar. Sonra biri (o biri de genelde şef olur) bütün malzemeleri tabakta birleştirir sunumunu yapar. Halbuki işi başkaları yapmıştır ama tüm krediyi o toplar. Bizde de olay bu. Tabii bunun dışında birde yurt dışındaki ikram şirketlerinin yüklediği ürünler oluyor ve bazıları sorunlu oluyor. Örneğin çorba çok koyu kıvamlı geliyor, veya zeytinyağlı pilakinin içinde zeytinyağı dışında her şey var veya tiramisunun üzerine serpilmiş kakao allahlık olmuş. Bu ürünleri nasıl kurtarabiliriz? Bu yüzden uçaktayız.
Evet tabii ki işimiz show işi. Gösteriş yapıyoruz. Bizim uçağımızda şef var diyoruz. Reklamlar yapıyoruz. Yolcu gelince kafasında Fransız tarzı şapkasıyla, belinde önlüğüyle beyazlar içinde bir aşçı görüyor. Amacımız şaşırtmak ve gökyüzünde de yeryüzündeki kadar iyi, hatta çoğu zaman daha da iyi kalitede yemekler sunabilmek.
Yolcularım benim için çok kıymetli. Ben sadece business'a hizmet veriyorum ama ekonomi yolcusunun da yemekle ilgili bi sorunu olduğunda hemen ilgileniyorum. Zaten yolcu en ufak bir sorun çıkardığında gidip benim durumu açıklamam, bizim hatamız varsa özür dilemem öyle bir etki yaratıyor ki, o dışarıda fırtınalar estiren kodaman insanlar karşımda gülümseyen "estagfurullah efendim ne demek" diyen insanlar haline dönüşüyorlar. Aynı şeyi bir hostesin söylemesi ise aynı etkiyi yaratmıyor. Aşçının kendisi gelip durumu açıklayınca bir anda özel ilgi almış oluyor yolcu, ve haliyle yelkenler suya.
Evet havamız büyük. saçında bir tel siyah kalmamış koskoca adamlar karşımda birer çocuğa dönüşüyor sanki. hepsi fotoğraf çektirmek istiyor. kadın yolcular ise hep aynı "şefim ya, ben domates çorbasını bir türlü tuttuamıyorum. sırrı nedir acaba? tarzında bin tane soru cevaplamışımdır. Kimisi de serttir, kendinden taviz vermek istemez ama acayip hoşuna gider aşçı olması. Bunlar genelde erkeklerdir ve biraz eşelerseniz geçmişlerinde bir askerlik durumu bulursunuz. Karizmayı çizdirmemek adına "aşçı mısın sen?" diye sorarlar. evet deyince "yap da bi yiyelim bakalım. not vericem ona göre" derler :)
Hep güzelliklerini anlattım ama çok zor tarafları da var. Onları da bir başka güne saklayayım.
sevgiler...

22 Ocak 2011 Cumartesi

Sütlü Patates (Garnitür)

Herkes ana yemek tarifi veriyor ama güzel bir et veya tavuk yemeğinin yanına yan yemek bulmak ve yakıştırmak zor oluyor. Şimdi sütlü patates tarifi vereceğim. Hem süper kolay, hem de besleyici.

Malzemeler:

  • 750 gr. taze patates
  • 1 litre yağsız süt (kalori sorunu yoksa 750 ml. yağsız süt + 200 ml. yemeklik krema)
  • 1 diş ezilmiş sarımsak
Hazırlanışı:

Taze patatesleri güzelce yıkıyoruz. Evimizde varsa dilimleyici tabir ettiğimiz "slicer"dan yuvarlak dilimler halinde çekiyoruz. Slicer yoksa elimizde olabildiğince ince dilimlemeye çalışıyoruz.
Taze patatesin kabuklarını soymamıza gerek yok, ancak elinizde normal patates varsa mutlaka kabuklarını soyup dilimleyin.
Patatesleri dilimledikten sonra pyrex kaba dilim dilim diziyoruz. krema koyuyorsak ara katlara azar azar serpiştirmeyi unutmuyoruz. ben her ara katı hafifçe tuz ve taze karabiber ile de çeşnilendiririm. Patates bütün tuzu çekmeye çok meyilli bir ürün zaten. Lezzetsiz bir patates olsun istemeyiz.
en üst katı da dizdikten sonra üzerine sütü boca ediyoruz ve ezilmiş sarımsağı da içine karıştırıp 175 derece fırında patatesler sütü çekene kadar pişiriyoruz. (45dk-1 saat)
Fırından çıktından sonra dilim dilim kesip ana yemeğin yanında servis ediyoruz. Tabii ki sıcak.
Çok sevdiğim ve kolay yapılan lezzetli bir garnitürdür.
Fransızlar bunu sadece krema ile yaparlar ama kalp damarlarınıza o kadar kötülük yapmayı düşünemiyorum bile. Süt elbet ki krema kadar lezzetli ve kıvamlı değilse de, çoğu zaman aynı işlevi görür.
"Gelmişim şu dünyaya, kremalı patates yiyemeyeceksem hayat haram olsun" diyorsanız, dayayın kremayı :)
Sevgiler.

not: varsa içine azıcık da muskat rendesi ekleyebilirseniz, ne kadar hoş kokulu olur anlatamam.

Hünkar Beğendi

Hünkar bile beğenmiş, bize laf etmek düşmez.

Malzemeler: (2-3 kişilik)

Beğendi için:
  • 2 tane közlenmiş bostan patlıcanı (üşeniyorsanız, hazır közlenmiş cam konservelerde olur)
  • 2 yemek kaşığı tereyağı
  • 2 yemek kaşığı un
  • 750 ml. süt
  • 1/8 çay kaşığı muskat rendesi (varsa, yoksa canınız sağ olsun)
  • Tuz ve taze karabiber
Etli yahnisi için:

  • 300 gr. kuzu kuşbaşı
  • 2-3 yemek kaşığı ayçiçek yağı
  • 1 tatlı kaşığı un
  • 8-10 tane arpacık soğan
  • 1-2 diş sarımsak
  • 2 tane soyulmuş, küp doğranmış domates
  • tuz, taze kara biber
Yapılışı:

Teflon tenceremizi iyice kızdırıyoruz, içine yağımızı ekliyoruz. Etlerimizi önce yüksek ateşte dışı  karamelize olana kadar -mümkünse suyunu salmasına müsade etmeden) sonrada orta ateşte pişirmeye devam ediyoruz. Sonra arpacık soğanlarımızı ekliyoruz. 3-4 dakika kavuruyoruz. (isterseniz daha da fazla ama yakmadan) Bu esnada 1 tatlı kaşığı unumuzu ekleyip orta ateşte kavurmaya devam ediyoruz (baktınız çok yağsız oldu, 1-2 kaşık daha ekleyebilirsiniz). Üzerine küp domatesleri, ezilmiş sarımsağı ekliyoruz ve biraz su ekliyoruz. Un bu suya kıvam ve lezzet kazandıracaktır. 
Bu etli sebzeli karışımımız kenarıda pişmeye devam ediyor, kısık ateşte olabilir. 

Diğer tarafta varsa teflon yoksa derince bir tencerenin içinde tereyağını eritiyoruz, üzerine unu ekliyoruz. Sarı rengi alınca, üzerine çırpma teliyle çırpa çırpa sütümüzü ekliyoruz.  Yani beşamel sosumuzu elde etmiş olduk. İçine közlenmiş ve dilimlenmiş patlıcanları ekliyoruz. (iri parçalı istiyorsanız daha büyükçe kesin. ben iyice ezilmiş severim, o yüzden daha ince kıyarım. zevkinize kalmış) Bu noktada muskat rendesi, tuz ve taze karabiberi ekliyoruz.

Tabakta altına beğendisini servis ediyoruz, üzerine de etli karışımdan ekliyoruz.
Görüntüdeki gibi servis ediyoruz.
Sıcak sıcak yiyoruz.
Afiyet olsun.

9 pratik adımda Pastırmalı Kuru Fasülye

"Bu fasulya 7,5 liraaaaa" değil, çok daha ucuza mal olacak ve çok kolay. Gaz yapmayacak, hazmı kolay olacak, hayat bayram olacak, gökten konfetiler yağacak.
 Ben yapıyorum, oluyor. Siz yapınca niye olmasın?
Malzemeler:
  • 1 kutu konserve kuru fasülye (büyüklerden)
  • 1 baş soğan
  • 2 domates
  • 2-3 çarliston biber
  • 1 tatlı kaşığı un
  • 2 yemek kaşığı terayağı
  • 100 gr. çemensiz pastırma (ben kokarım arkadaş diyen çemenli koysun tabii)

Yapılışı:

  1. Küp doğradığımız soğanı tereyağında orta ateşte 3-4 dakika boyunca terletiyoruz.
  2. Üzerine unu ekleyip 1-2 dakika daha kavuruyoruz.
  3. Hafif irice doğranmış yeşil biberleri ekleyip kavurmaya devam ediyoruz
  4. soyulup, küp doğranmış domatesleri ekliyoruz
  5. Tüm malzemeler o ilk diriliğini kaybedince, üzerine (varsa) oda sıcaklığında et suyu (ne güzel olur) yoksa, yine oda sıcaklığında normal su ekliyoruz.
  6. Hafifçe kaynayıncaya kadar bekliyoruz (un yemeğin suyuna kıvam kazandırıyor)
  7. konserve fasülyeleri açıp, süzgece döküyoruz. sudan geçiriyoruz. o yapay tadı gittikten sonra tenderede tıngırdayan suyun içine ekliyoruz
  8. Biraz pişiriyoruz, konserve zaten haşlanmış oluyor ama yine de bir süre pişme payı var
  9. son 10 dakika kala ister ince, ister kalın doğranmış pastırmaları tencereye atıyoruz. aromasını veriyor.
Sonra ne mi yapıyoruz? ekmeğimizi bandıra bandıra yiyoruz tabii ki :) yanında mutlaka pilav yiyoruz. ben yanında cacık, lahana turşusu, beyaz soğan (tuza batırılacak ama :)) ve üzüm kompostosu da olursa buna "Japonya'dan İstanbul'a dönüp, Türk yemeğine hasret kalan uçan jale'nin çırpınışları" ismini veriyorum :)
Bunları yiyoruz, sonra spor yapmıyoruz. Mazallah kalpten gitmek istemeyiz. Televizyon karşısında "öf aamma çok yedim yahu" nidalarıyla yatıyoruz. Zerrece de pişmanlık duymuyoruz :)

Afiyet bal şeker, löp löp et olsun :))

not:
konserve fasülye kullanıyorum, zira çok çalışıyorum ve fasülyeyi geceden ıslatıp da, ertesi gün haşlamaya, süzmeye vaktim yok. sizin varsa yapın ama inanın değmez. hem böyle daha kolay oluyor :)

Közlenmiş Kırmızı Biber Çorbası

Eveeet, kulağa çılgın geliyor değil mi? Gerçekten öyle. Üstelik misafirler üzerinde şok etkisi yaratıyor.
Hele ne olduğunu söylemezseniz, domates çorbası zannedip içiyorlar, sonra da "bu neee?" diye sorular yağmaya başlıyor.
Çok keyifli bir çorba. özel bir zamanınızda mutlak surette deneyin. Bütün puanları toplayacaksınız.

Malzemeler:

  • 4-5 adet közlenmiş, soyulmuş kırmızı biber
  • 2 yemek kaşığı tereyağı
  • 2 yemek kaşığı un (hafif tepeleme)
  • 1 litre süt
  • Tuz, taze karabiber
Hazırlanışı:

Tereyağını eritiyoruz, üzerine unu veriyoruz. Eğer tereyağını ve unu eşit miktarda kullanırsanız biz buna "sable" kıvamı deriz. Bilgilerim beni yanıltımıyorsa sable Fransızcada kum demektir. Yani sanki tencerede kum var gibi bir görüntü olması gerekir bu noktada.
Rengi sarılaşınca kıvamı tamam demektir. Üzerine çırpma teliyle çırpa çırpa yavaşça sütü (varsa yarı yarıya süt, yarı yarıya sebze suyu) ekliyoruz. Topak kalmayıncaya kadar çırpıyoruz (kalsa da mühim değil, birazdan işin içine blender girecek) Daha henüz çok koyulaşmamış çorbamızın içine közlenip, soyulmuş ve çekirdekleri çıkarılmış kırmızı biberlerimizi koyuyoruz ve rondoda topak kalmayana kadar çekiyoruz. Pembeye yakın kırmızımsı bir renk elde etmiş oluyoruz. Tuzunu biberini döküyoruz. Yine tıngırdatma durumunda koyulaşıncaya kadar pişiriyoruz.
Ben değişiklik olsun diye minicik shot bardaklarında ikram ettim ama 10 tabaklık bi yemeğin girişiydi bu çorba o yüzden, her şey minicik minicik porsiyonlarda yendi. Siz daha büyük porsiyonlarda yiyin :)
Afiyet olsun.

Hafif Çorba

Şimdi sevgili ablacım Dila hamile :) bende ikinci kere teyze olacağım için çok ama çok heyecanlıyım. Üstelik istiyorum ki bu blog, bebişe de bir fayda sağlasın. O yüzden hem çok hafif, neredeyse yağsız ve benim diyet yaparken açlıktan içimin şırkıldığı günlerde  bol bol tükettiğim bir çorbadır. Hem de çok ama çok kolaydır.
Bu çorba mutlak surette tavuk / et / sebze suyuna olmalıdır. Yoksa pek bir besleyiciliği ve lezzeti olmaz.

Malzemeler:

  • 2 litre tavuk suyu
  • 125-150 gramlık haşlanmış didiklenmiş tavuk göğsü
  • 1 tatlı kaşığı un
  • 1 türk kahvesi fincanı tel şehriye (yoksa yıldız veya arpa şehriyede olur)
  • 2 domates
  • 1-2 çarliston biber (seven acı biber de kullanabillir, değişik bir lezzet olur)
  • 1 tatlı kaşığı tereyağı
  • 1 çay kaşığı domates salçası
  • Tuz ve taze karabiber
Hazırlanışı:

Derince bir tencerede tereyağını eritiyoruz ve hemen unu ekliyoruz. Un dikkat ederseniz çok az zira bu çorbamıza çok hafif bir gövde kazandırmak için. Bu biraz sulu bir çorba olacak yani.
Un ve tereyağı miktarı gene eşit dikkat ederseniz. Hafifçe renk aldıktan sonra 1 çay kaşığı salçamızı da ekliyoruz. Bunun amacı lezzet değil, renk. O yüzden miktar o kadar az. Dilerseniz arttırabilirsiniz tabii.
Salça kokusu gittikten sonra, hemen ince kıydığımız biberleri sonra da soyup küp doğradığımız domatesleri ekliyoruz. hafifçe kavrulsun ki o diriliği gitsin.
sonra veriyoruz coşkuyu, yani tavuk suyunu. domatesleri ve biberleri ezmeden ama unun katılığını tavuk suyunu yedire yedire güzelce karıştırıyoruz. Güzelce karıştırırsanız topaklanma ihtimali yok denecek kadar az.
Tavuk suyumuz tıngırdamaya başlayınca içine şehriyeleri ve didiklediğimiz tavuk etlerini atıyoruz. 10 dk. boyunca -her zamanki gibi- kaynatmadan ama tıngırdatmak suretiyle pişiriyoruz. Şehriyeler pişiyor, çorba hafif kıvam kazanıyor, biberler çok hafif diri ama biraz da yumuşak oluyor,kullandığımız minicik tereyağının kokusu arkadan geliyor. Bütün bunlar bir tencere içerisinde mucizevi şekilde olmuyor tabii, ben tarifini veriyorum, sizde sevginizi ekliyorsunuz oluyor. Tuzunu biberini eklemeyi unutmayın, bir şeye benzemez yoksa. Kimi insanlar karabiberin çorbanın içinde gözükmesinden hoşlanmaz. Otelde çalışırken bizde hoşlanmazdık, o yüzden herşeye beyaz biber eklerdik ama ben aromasını çok ağır bulurum ve açıkçası beğenmem. O yüzden müşterim / yolcum / misafirim içinde karabiber rengini görürse görsün, pek sallamam.
Tuz biber ekleme olayına "seasoning" yani çeşnilendirme denir ve çeşnisiz yemek bir şeye benzemez. Okulda şefim tuzu biberi az olan yemeğimin tadına bakınca, lavaboya tükürürdü emek emek yaptığım işi.
İsteyen limon sıksın bu kış gününde, c vitamini olur hem. gribe karşı korur.
Çok kolay bir çorba, 15 dakikada mucize. Yapın deneyin çok beğeneceksiniz.

not: diyetteyken tereyağı ve un hiç koymuyordum. o zamanda kıvamı çok ince de olsa gene de süper oluyordu. mühim olan tereyağı değil, tavuk suyuna olması. asıl lezzeti veren o.

çok canım çekti, sanırım gidip bende yapıcam :)

16 Ocak 2011 Pazar

Havuçlu Cevizli Kek

Ben aşçıyım. Pastacı değil. O ayrı bir sanat ve benim kesinlikle iddialı olduğum bir alan değil.
Ama bu keki severim ve güzel de yaptığım söylenir. Tarif anneme ait ama ben biraz değiştirdim. O kadarcık da şefin eli değsin dedim.

Malzemeler:

  • 2 bardak iri doğranmış ceviz
  • 2 bardak havuç rendesi
  • 4 yumurta
  • 1 bardak eritilmiş tereyağı (yoksa ayçiçek yağı da olabilir)
  • 2 bardak şeker
  • 2 bardak un
  • 1 paket kabartma tozu
  • 2 paket vanilya
Hazırlanışı:

Yumurta ve şeker mikserle iyice kabarana kadar çırpılır. Un eklenir. Artık çırpılmaz ama un, yumurtalı-şekerli karışıma güzelce yedirilir. Kabartma tozu ve vanilya da eklenir. Ben yağı bu noktada ekliyorum. Tercihinize kalmış.
En son isteğinize göre irice kesilmiş cevizler ve rendelenmiş havuçlar eklenir. güzelce karıştırılır homojen bir kıvam elde edilir.
dibini yağladığımız pyrex kalıba karışımı döküyoruz. 175 derecede ortalama 35-45 dk arası pişiriyoruz. Bıçağı sokup çıkardığımızda temiz geliyorsa, voila!
Soğutun yiyin, yanında çay için. Bol yemeyin. Biraz yağlı ama bol bol yedirin. Sevgiyle yapın.
Afiyet olsun.

Sanatçı işi, ıvır kıvır

Benim için hayatta yemek yapmanın dindiremeyeceği acı yok gibi geliyor. Elbette bu doğru değil ama öyle gibi geliyor işte. Öyle acıları da görmeyi allah nasip etmesin zaten.
Ne kadar şanslıyım ki, hayattaki çok ufak bir azınlıktanım ki, hobimi paraya çevirdim ve yemek işinden para kazanabiliyorum.
Yemek yemek veya yemek konsepti genel olarak sıcak bir duygudur. Yemek pek çok kültürde insanları bir araya getirir ve duygusal bir ortam oluşturur. İtalyanlar sıcak gecelerde saatlerce uzun sofralar eşliğinde, lavanta kokulu bahçelerde bolognese soslu lazanyaları damakta şeftali tadı bırakan soğuk chardonnay'le birlikte boşuna yuvarlamazlar. Bunlar hepsi sosyolojik bir oluşumdur. Yemek insanları bir araya getiren bir konsepttir. Kimse "bu akşam size televizyon izlemeye gelicez" diye aramaz dostunu. Herkes "Akşam yemeğine gelin" "hadi kek yaptım, çaya gelin" tarzı bahanelerle arar eşini dostunu. Yemek her zaman tatlı bir bahanedir. Araç gibidir, bazen amaçtır. Bazense amaçtır ama bahane gibi gösterilir, halbuki demi glace soslu orta pişmiş bir külbastıya vejetaryenler hariç kimse hayır diyemez.
Sıcak bir İstanbul akşamını bir mojito kadar hiçbir şey neşelendirmez. Kokteyl de bir sanattır. Ben sanatımı tabakta yaparım, kimisi de kadehte, bardakta. Sanat her yerde sanat. Yarım kadeh şarabı dolu değil, boş da değil olması gerektiği kadar dolu olduğunu bilen insanlar sanatçı oluyor. Sanatçı gözü başka bir şey.
Bazen insanlar der ki, "aman nolca bu brownie'yi evde bende yaparım ne var bunda ki 12 liralık?"
o zaman git evinde yap diye ciyak ciyak bağırasım gelir.
Emeğe saygı duymayan insanlardır bunlar.
Evet sen evde de yaparsın ama içine benim koyduğum muskat rendesini bilip de koyamazsın, veya evde kalmış kuruyemişleri değerlendireyim deyip de rondodan geçirip keke gövde kazandıramazsın. Sonra evet, yaptığın şey bir keke "benzer" Ama tarifini google'da arattığında otuzdört milyon sonuç çıkan 3-2-1 keki olur ve benim kekimi andırır belki ama "nedense" tam olmaz.
Sanat böyle bir şeydir. Ben terziye gittiğimde pantolonun paçasını şöyle kes, şurasına dikiş yap demem, elektrikçiye kabloyu ordan geçir, burdan bağla demem, ingiliz anahtarının anlamını bilmiyorsam tamirciye cümle içinde bile kullanmam. Herkesin kendi zanaatı var, herkes kendi bildiği işi yapsın. Bilmediği sanat hakkında da biliyor gibi, anlıyor gibi, şaraptan çakıyormuş gibi kadehi burnuna götürmeye kalkışmasın. Onun aldığı burunda tezek kokusudur. Benim aldığımsa topraktır, kildir zaman zaman güldür, odun kokusudur.
Tüm sanatçı dostlarıma sevgiler diliyorum.

14 Ocak 2011 Cuma

Tavuk Çorbası




Bu çorbaya sadece tavuk çorbası demek bence biraz zayıf kalıyor. Adı "çok çok lezzetli tavuk çorbası" olsaydı duygularımı daha iyi ifade edebilirdi :))
Bu aslında klasik düğün çorbasının tavuklu versiyonu. İşte yapılışı:

Malzemeler:

  • 3 adet tavuk pirzola
  • 2,5-3 litre su
  • 350 gr. yoğurt
  • 1 yumurta sarısı
  • 3 - 3,5 çorba kaşığı dolusu un
  • Tuz
  • Taze karabiber
Hazırlanışı:

Tavuk pirzolaları derince bir tencerede 1-2 kaşık yağda yüksek ateşte dış yüzeyi güzelce renk alana kadar tutuyoruz. Sonra üzerini geçecek kadar su koyup kaynamaya bırakıyoruz.
Hemen kaynamaya başlayınca suyu lavabodan döküp yeni temiz su dolduruyoruz. Bu sayede tavuk suyumuz berrak olacak. Kaynayana kadar altı yüksek ateşte, kaynama noktasına gelince orta seviyede. Arada üzerinde biriken köpükleri kaşık yardımıyla üzerinden alıyoruz.
Minimum 1 saat bu suyumuz lezzetini alıyor ve bir yandan da tavuklarımız pişimiş oluyor.
Diğer tarafta derince bir kasede yoğurt ve unu karıştırıyoruz, üzerine unumuzu koyup çırpma teliyle güzelce topak kalmayana kadar çırpıyoruz.
Tavuk suyumuz hazır olunca tavukları tencereden çıkarıyoruz. Geriye saf tavuk suyumuz kalıyor.
Kasedeki karışımın içine sıcak tavuk suyunu yavaş yavaş çırparak ekliyoruz ki yumurta pişmesin, yoğurt kesilmesin.
Sonra bu karışımı yeterince ılınınca, tenceremizdeki asıl tavuk suyumuza ekliyoruz. Bu noktada hafifçe kaynayınca çorbamız koyulaşacak ve kıvam kazanacaktır.
Bu esnada tavuk etlerini didikliyoruz ve çorbamızın içine ekliyoruz.
Kıvamı biraz koyu olursa biraz daha su ekleyerek kıvamı inceltebiliriz.
Tuz ve biber ayarını yapıyoruz.
Yanına hiçbir şeye gerek yok. Sıcak sıcak hemen içiyoruz.

not: dikkat ederseniz çorbanın içinde tavuğun kendi yağı dışında hiçbir ekstra yağ yoktur. Bu yüzden sağlıklı ve besleyici bir çorbadır.

Bana göre tavuk suyu olmadan çorbalar çok manasızdır.
Lezzetli günler diliyorum...

13 Ocak 2011 Perşembe

Izgara Kabağa sarılı Rokfor Peyniri


Bütün bir kabağı güzelce yıkayıp "slicer" (slaysır okunur - dilimleyici yani) dediğimiz ince dilimleyici ile boydan boya kesiyoruz. Kişi başına 2 dilim ideal bir porsiyon. 
Kabağın çok içini kullanmıyoruz, burası sulanıp dağılabilir. Dışa yakın kısımları en verimli kullanabileeğimiz kısımları. 
Bu dilimleri fırça ile hafifçe yağlayıp, tost makinesinde ızgara ediyoruz, iz verdiyoruz. 
Tost makinesi yoksa tavada veya 175 derece fırında hafifçe kızarana kadar da olur. 
Soğuduktan sonra üzerine hafifçe taze karabiber ve tuz serpiyoruz. Yarım çay kaşığı kadar ezilmiş rokfor peynirini kabak dilimlerinin ortasına koyup sarıyoruz. Bir kürdan takıp soğuk servis ediyoruz. 
Sunumu güzel, şık yemeklere güzel bir antre oluyor. 

*Tabakta görülen uzun dilimler, kabak dilimlerinin ızgara edilmemiş ama slicer'dan çekilmiş halidir. 


12 Ocak 2011 Çarşamba

Domates Çorbası

Bu akşamki menüden ufak bir reçete...Kolay reçetelerle devam edeyim diyorum ki gerçek hayat öyle bir şey. Her gün ballı börekler yenmiyor. İş koşturmacası, trafik derdi, eve kendini dar atma, ev tam takır kuru bakır derken, basit, 4 malzemeli, yapımı kolay bir çorba tarifi:

Malzemeler:


  • 2 yemek kaşığı tereyağı
  • 2 yemek kaşığı un
  • 2-3 domates rendesi (mevsimi değilse 2 yemek kaşığı salça veya 250 ml. domates suyu olabilir)
  • Et / Tavuk / Sebze suyu (hiçbir şey yoksa süt) 
Hazırlanışı: 

Tereyağını tencerede orta ateşte eritiyoruz. Unumuzu üzerine koyup yağla harmanlıyor ve hafifçe kavuruyoruz. Aşçılık literatüründe biz karışıma "roux" (ru okunur) deriz. Rengi sarıya döndüğünde doğru noktadayız demektir. Bu arada sağlıklı bir roux elde edebilmek için tereyağı ve un miktarının eşit olması önemlidir. (en azından yağ fazla olabilir ama unun fazla olmaması gerekir) 
Roux sarı olunca, domates, domates suyu veya salçamızı ekliyoruz. Ateşin çok açık olmaması önemli bir nokta. Ateş kısıkta, hafifçe kavuruyoruz. O çiğ salça/domates kokusu çıkıyor ve üzerine elimizde olan tavuk, et veya benzeri aromatik likitlerden birini ekliyoruz. Hiçbir şeyimiz yoksa ama lezzetli ve besleyici olsun istiyorsak salçalı roux'nun üzerine süt dökebiliriz. 
Sıvıyı döktüğümüz anda çırpma teliyle güzelce çırpa çırpa karıştırmamız önemli, topaklanmaması için. 
Bir sır daha: Roux sıcakken, üzerine döktüğümüz sıvı soğuk olmalıdır. (buz gibi olmasıne gerek yok, ılık veya oda sıcaklığında da olabilir) ama okullarda öğretilen kural budur. Roux sıcaksa, Sıvı soğuk. Sıvı sıcaksa, roux soğuk. 
İstediğiniz noktada tuz ve mutlak surette çekilmiş taze karabiber (çünkü en çok yakışanı odur) ekleyin. Damak tadınıza göre. 
Bir detay daha: Tıpkı et suları gibi, çorbaları da asla ve asla kaynatmıyoruz, tıngırdatıyoruz. kaynama noktasına geldikten sonra hafif ateşte ağır ağır pişiriyoruz.

Servis: 
Derin bir kasede, üzerine artık ne isterseniz, ister hafif yağda çevrilmiş baharatlı kruton parçaları, isterseniz rende kaşar, isterseniz yanında kızarmış çıtır çıtır bir iki dilim sarımsaklı ekmek. 
Sevgilim ve bende domates çorbasını kaşarlı sevmediğimiz için ben sade tercih ediyorum, o ise yarım ekmekle yemeyi tercih ediyor :)

Mutlu yemekler, leziz lezzetler...

Terbiyeli Ispanaklı Sebze Çorbası

Bu hafta epey iyi geçti diyebilirim. Haftamın en eğlenceli günü ise, Show TV Ana Haber Bülteninde ünlü diyetisyen Selahattin Dönmez ile bi...